Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Büyüdüm

Büyümek zorunda bırakıldım. Emeklemeden yürümek... Çok zoruma gitti, tonlarca kimsesizdim. Çoğu zaman boşverilmiş olduğuma inandım. Adil olmayan bir kavgaydı hayatım. Büyüdüm, ne de olsa hep yektim. Başka seçeneğim yoktu... Kendimden başka kahrolası gidecek bir yerim... Öfkeliydim. Özlüyordum. Hükmen mağlupdum. Geçmişime terbiyesizlik etmek istiyorum. Saygısızca davranmak, küfür etmek. Hesap sormak. İyi ki doğdun demeyin bana, samimiyetsiz mumlar eşliğinde pastamı gölgeleyen bedenlerinizi çekin benden! İyi ki doğdum! '' Haberiniz yok, ölüyorum.'' Bir de artık gelmesen. Gelme- Sen Kokun değişmişse gelme- sen. Saçlarının arasında dolaşmışsa bir kadının parmakları, gelme-sen Hayallerimizi dünya telaşına değişmişsen gelme! İki yabancıysak artık aynı şehirde... Gelme! Çekip git buralardan. Zaten gerçekten gelmemiştin... Affedersin ama sevgilim, ben sana söyleyecek söz bulamıyorum. Şüphe et benden, şuraya yazdığım şu satırlardan, şüphe et......

Ne Yazık Ki

Bazen kendimi beş parasız bir eroin bağımlısı gibi hissediyorum; çığlık atmak, bağırmak istiyorum. Yokluğunu çektiğim şey her neyse, o bulunup bana getirilene kadar bağırmak... Olmuyor. Ne yazık ki olmuyor! Yazıklar olsun ki olmuyor! Anneme söyleyin iyiyim ben. Yani biraz sahipsizim. Ara sıra midem bulanıyor, elimi ağzıma tutup klozete diz çöküyorum. Klozetin önünde eğilmek aşağılıyor biraz beni. Utanıyorum... Ama iyiyim. Biraz da teşekkür ederim beni sevmediğin için. Mesela kimse seni sevmiyorken rezil olmak daha güzel. Beni rezil ettiğin için teşekkür ederim. :)

Başlıksız

Kaybolmuş gibi hissetmemi gidişinle bağdaştırıyorum hep. Eksiliyorum. Bilemiyorum ellerimi nereye koyacağımı. Galiba dayanamıyorum. Gitme! Sen gidince kardeşliğini unutuyor halklarım; Savaş ortasında kalıyorum; Vuruluyorum; Yaralanıyorum... Eğer becerebilseydim; bir an delirebilseydim, gösterirdim sana sen gidince kanser olan yanlarımın dökülen saçlarını. Nasıl da acıtıyor olduğunu, gözyaşlarımın yanaklarımı... Kaybettiğimi umudumun bekaretini... Gitme! Yurdum olan adına, mülteci hissediyorum. Bu kadar çok düşmüş olmasaydın, daha güçlü kalkardın ayağa... Biliyorsun! Çaresi yok en çok buna yanıyorsun. Anlıyorsun, korkuyorsun. Öyle çok yormuş oluyor ki seni. Ve öyle eksiltmiş. Masumiyetine ateş edilmiş gibi hissediyorsun. Kimse onu senin kadar sevemez. Vazgeçerken, en çok buna üzülüyorsun..!

00:00; Bitmiştir

Kandırma kendini! Birinin içinde, bütün hücrelerinde, yüreğinin her köşesinde olması demek onun var olduğu anlamına gelmez. Birisi gitmişse; gitmiştir! Yoktur artık... Bitmiştir..! -f.i

Anlarsın

Belki affedemem, ama unutabilirim. Affetmek ciddi bir eylemdir sevgilim. Seni affetmek, babamı affetmek, benim bu şanssızlığımı affetmek... -Beni, çok sevdiğin biri öldüğünde anlayacaksın; çok sevdiğin biri gözlerinin içine bakarken yalan söylediğinde... Çok sevdiğin biri ihanet ettiğinde masumluğuna... Beni anlayacaksın sevgilim. Beni bir gece yarısı kapkaranlık bir odada korkarken anlayacaksın... Aklımın bir yarısı kan toplamış gibi; Sen hiç böyle hissettin mi? Aklının bir yarısının acıdığını hissettin mi? Ağrıdığı oldu mu aklının? Anlayacaksın sevgilim... Belki ben öldükten sonra... Belki benden çok uzak bir şehirde... Belki küçük bir kız çocuğu sana ''baba'' dediğinde. Beni kemiklerin kırılır gibi anlayacaksın. Tuhaf bir acıyla...

Bırak

Ne olacaksa oluyor zaten. engel olamıyorsun, tahmin edemiyorsun, seçim yapamıyorsun. Çünkü ile başlayan cümleler kuruyorsun. Sen bu işi beceremiyorsun! Alışılmaya mahkum bırakıyorsun. Sen beni unutabildin mi bilmiyorum, ben seni aramıyorsam korktuğumdan. Alıştığımdan... Biraz aldırmadığımdan... Biraz aldatılmışlığımdan... En çok da farkında olduğumdan... Ben seni bıraktıysam eğer, senin satın alınmaya meyilli; benim seni satmaya gönüllü olmadığımdan... Bir de artık, papatyalar ''seviyor'' demediğinden. Namertçe kaçtığından kavgalardan. Ve bence savaşmış olmak, kazanmış olmaktan daha mühimdir, çünkü tarih kaçanların değil vurulanların adını ezbere bilir.

İstemiyorum

Ben unutmak istiyorum... Yüzünü görünce boğazım düğümlensin; gözlerim dolsun; aklıma anılarımız gelsin istemiyorum; heyecanlanmak istemiyorum. Ne yapıyor, nasıl, kiminle diye düşünmek istemiyorum. İstemiyorum abi, göz göze gelince heyecanlanmak istemiyorum!

Hiç!

Büyümeyi istememiştim hiç. Çocukluğumun mutluluk dolu, masum her gününün yerine nefret etmiştim şimdilerde yaşadığım her günden. Hayat dayattı gerçeklerini. Dayattı; dayatmaya devam etti ve ben yine nefret ettim. Hep nefret ettim. Nefret dolu bu günleri yaşamayı hiç hak etmedim belki. Güneşin odama vuran kırık ışığı bana mutluluk dolu gözlerle bakmamı öğütlemişti hayata karşı, aldatmaya çalışmıştı ve ben penceremin dışında esen o fırtınanın farkında olup gözümü bile kırpmadan nefret etmeye devam etmiştim. Hak etmemiştim çünkü. Bana acıyı yaşatmaya meyilli her nesnenin hayatının son bulmasını istemiştim içimde yürek parçalayan gözyaşlarıyla. Tüm gözyaşlarının kirpiklere plesenk olmuş bağlılığıyla için için ağladığım her günü yad etmiştim de bir türlü o hayrı kendi gözlerimle görmeyi becerememiştim. Boğazımda duyulmayan hıçkırıklarla, gözle görülenin daha efektif olduğu tezini tek hareketle yerle bir etmiştim farkında olmadan. Aldığım her nefesin beni acıya biraz daha sürüklediğini he...

Sevgisiz Mi Kaldın Sen?

Hep başkalarıyla bulunduğun savaşın ortasında kaldım ben. Kendine bile yenilirken, beni kazanman çok saçmaydı. Belki de sevmiyorumdur seni, bir alışkanlıktan ibaretsindir ne demeli. Daha farklı olmalıydı her şey, inanmamalıydım sana. Bir yalandan başka hiçbir şey vermemeliydim... Ben sevmemeliydim seni! Esirgediğin ne varsa benden, etrafını çevreleyen o kumdan kaleler ve de kurşun askerler; yıkılmalıydınız birer birer. Kaderin sevgisizlik olmalıydı senin. Sanırım oldu da. Sevgilim; ah sevgilim benim. Sevgi ile karnı doymayan sevgilim! Üç Kuruşluk sevgimden fazlasını hak ederken nefessiz; sevgisiz; kimsesiz mi kaldın sen?

🌙

"Ölüm Allah'ın emri, Ayrılık olmasaydı."

Bahsedeceğim

Renksiz bir gün... Ve beynimizi parselleyen bir rüzgar... Tüm üşüdüklerimizi hatırlatan bir soğuk... Sanırım şuan size merhaba, günaydın tarzı birşeyler söylemem gerek;  -Selam. İskandinav efsanesi gibi bir adam... Gökyüzü hâlâ yüksek ve mağrur, beyaza çalan bir mavi... Fazla vaktim de kalmadı; -Artık ifadem alınmalı. "Yokluğunda çok kitap okudum" diyebilmeli... Ah bana olan o aşka çalan sinirini, bunlar hep sırf sevinesin diye seni bir kez olsun elinden tutup parka götüremediğimden olmalı.

Vazgeçsin

Omuzundaki ideolojiden çeksem diyorum elimi. Artık sevmesem seni. Kendi başıma bütün olmasam diyorum, tüm şehri ısıtmasam hani. Biliyorum bayım ikimiz bir olsak ateşe verirdik bu şehri. Olur da acını bastırır diye sezen dinlesem diyorum. Smirnoff'a da teşekkür ediyorum, kurşuna dizilme uğruna patlattığı biralara. Ucunu üflüyorum mürekkep aşkına, özür diliyorum Nicolas conte adına. Birilerine söylüyorum söylesin diye, sana söylüyorum söylenileni duy diye. - Vazgeçsin Çünkü sevgilim öyle bir dert ki . . Dayanılır şey değil. Bir kelebeğin, ona tanınan 24 saatlik ömrünü seni bekleyerek geçirdiğini bil istiyorum .

Sanırım İyiyim

-Deliyim ben, sınırları reddetmişim çizildiği yerden ama gene de iyiyim . .   Almanya'da yıkılmış bir duvar kadar iyiyim ben. Fransa'da yıllanmış bir şarap kadar naçizane... Sosyal bir belayım dahasında, duygularım hep sansüre uğramış. . Bir fahişe kadar yalancı gözyaşlarım, siz bana inanmayın. Deliyim ben; saati durmuş bir bombayım; unutulmuş bir hatıra . .Annemin radyoda ezberlediği, türk sanat müziklerini bıkmadan defalarca dinlerim. Kimsenin düşmanı değilim, kimseye dost olmadım ... İYİ-YİM ben...

Dinle :)

-Bundandır bu içimize dönüklüğümüz, bu bencilliğimiz hep bundandır. Hep anlattık, hep anlatırız; anlatırız da dinlemeye gelince olabildiğince yoksunuz. Yardıma gelince tuzumuz kuru da el uzatmaya gelince pek bi tuz ekmeğiz. Kutuplara ayırmayı da çokca severiz. Zıt kutupların birbirini çektiğini göz ardı ederek, iltifak müdürlerinden yardım bile isteriz. Poremesyumla mantarı yan yana yazarız, yazarız da altını farklı kalemle çizmeyi hiç atlamayız. Dertleri dermanla buluşturma yolunda hep bi çok biliriz de lafa gelince Tunga kadar duyarlıyız. Yapmasak dostlarım..? Hani diyorum ki artık yapmasak! Dinletmek adına çok kitap okuyup, prova yapma ziyadesinde dinlettiğimiz şeyi bir başkasının lisanında birlesek? İletişimin sadece konuşmakla bittiğini bir kenara bırakıp da konuşmadan konuşma terimine bir kimya öğretmeninin elementlere olan ilgisi kadar ilgi göstersek? Her konunun haber başlığı olduğu bu ülkede, günden güne metrepolleşen, bitmekle bitmeyen koltuk davalarının yanı sıra mukus tre...

Unutma!

Gün olur da tüm imkansızlıklara meydan okuyup dönersen bana; bil ki sarılmam sana. Kül tabağını aşındırırım belki bir süre ama gene de sarılmam sana. Bir sinema bileti alırım mesela, ama o filme tek gideceğini unutma! Karanfilli şekerler bile alırım hatta sana, fakat o şekerlerle seni yanımdan uzaklaştıracağımı da unutma. Bilirsin pek haz etmem karanfillerden. Belki bir şehir bile alırsın bana; çok paran vardır senin. O şehre ismini koymam... Şeker atarım yanımdayken çayıma, karıştırmam belki ama acıklı bir sahne yaratabilirim sana. Montumu asarım mesela montunun yanına, ah be cancağızım temmuz ayında olduğumuzu unutma. Köfte ekmek yeriz mesela, senin köfte sevmediğini hesaba katmazcasına. Oturup şiir bile yazarım hatta sana; en azından sen sandığıma. Zeki Müren plakları alsam mesela kaçıncı dakikada sözlerini anarsın bana? O sözleri sunsan bile bana kendi ağzınla, bu böyle yarım kalacak yarısından başlarcasına. Gece 3'de arasan beni, özleyip de açmasam... Ben burada bu satırları...

Öncesinde

Geçen tövbe ettim ama kafam katliam. Çözünürlüğü düşük bir filmi, sırf tarafından sevildiği için izlemek kadar aciz. Aynı sahnelerde ağlamak üzere oturduğun o sandalyeye farklı olduğunu anlayarak kalkmak, dört nala salınmış bir öfke. Ucu bilenmiş bir bıçaktan daha derin yaralar bırakan anılar... Bir annenin bebeğine verdiği sütün sıcaklığını vücudunda barındıracak kadar masum. Öncesinde hareketlerimi kavrayan bir mantığın tetiğinde duran davranışlarım; şimdilerde kendini aşillerine kamçı vururcasına firar ederken izlemekteyim. Sahi sevgilim, sen miydin beni değiştiren? -Yoksa ben miydim senin eline o kamçıyı veren..? 

İsmin

6 ay öncesinden yazıyorum. Var saydığım günleri yokluğuna katarsak belki hesaplanmaz, ama hesaba katılır bir değer çıkartıyorum. Ruhumu tutsaklaştıran bir ses tınısı; bu zamana kadar hep duygularım ve düşüncelerim arasında kaldım. Bundandır bu hallerim sevgilim. Çok patavatsızım biliyorum, öfkeyle başladığım şu satırların sonunda bile tekrar tekrar seni kusuyorum. Senin adına çok şey yazarım ben daha, fiyakalı bir ihbar konusu bile çıkartırım ben bu hikayeden. Her şeyi oldururum da bir senle oldurtamam. Onu bunu bir kenara bırak da ismine bile ağlayışıma yanarım... 

Kalemim

   -Belirsizliğin verdiği o ince sızıntıda demlenirken yazıyorum; saat 08.00. Gökyüzü tüm dehşetini salıvermiş ortalığa güneş medlenirken, ay tüm asaletiyle cezrini süngü vurmuşcasına basmış sırrın kademine. Gökyüzü hala gökyüzü iken; birileri görevini yapabilirken; biz faniler radikalliğini koruyarak tüm dehşet'ül sahrasını esirgemesi olabildiğince güzel, olabildiğince aptal...   Duydum ki kırıyormuşuz tabuları, duyururum ki bırakırım bu konunun altına tüm kalemlerimi.  Esen kalın . . #firstblog,#newblogger,#writefirst,#untitled